DİABET VE HİPERTANSİYON

Hipertansiyon ve diyabet böbrek yetmezliğine yol açıyor

Birçok hastalık böbreklerimizde önemli etkiler yaratıyor. Bunların iki tanesi, böbreklerde yetmezliğe dahi neden olabiliyor. Dolayısıyla hipertansiyon ile diyabetin tanı ve tedavisi, bu organların korunması açısından büyük önem taşıyor.

Sistemik hastalıklar grubuna giren hipertansiyon ve diyabet, temel sağlık sorunlarının başında geliyor. Üstelik bu hastalıklar etkiledikleri organlar nedeniyle vücutta büyük tahribata neden olabiliyor. Böbrek ise bu rahatsızlıklardan en çok etkilenen organlardan biri. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi toplumumuzda da hipertansiyon ve diyabetin görülme sıklığının yüzde 30-35’lere ulaştığını belirten Memorial Ataşehir Hastanesi Nefroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Murat Tuncer, tamamen kan damarlarından oluşan ve toksik maddelerin toplandığı yer olan böbreklerin bu iki hastalıktan en çok etkilenen organların başında geldiğini söylüyor.

Hastalıklar bir arada geliyor

Kısaca “kan basıncının normal değerleri olan 120/80 mm düzeyinden yüksek olması” şeklinde tanımlanabilecek hipertansiyonda, damarın içindeki endotel yapı etkileniyor. Oluşan damar tıkanıklığı kalp yetmezliği, felç ve böbrek yetmezliği gibi durumları da beraberinde getiriyor. Prof. Dr. Murat Tuncer, hipertansiyon tanısının konulması kadar, tedavisinin de önemli olduğunu vurgulayarak başladığı sözlerini şöyle devam ettiriyor: “Yapılan araştırmalara göre, ABD’de tedavi edildiği zannedilen her 100 hipertansiyon hastasından 70’i aslında tedavi görmüyor. Bu oran Türkiye’de de aynı. Çünkü tansiyonu 130/80 mm altına düşüremedikten sonra tedaviden söz edilemiyor. Eğer bir hastanın tansiyonu 10 yılı aşkın süre 140/90 mm üzerinde seyrederse, bu durum kişide böbrek yetmezliğine yol açabiliyor. Ayrıca yüksek tansiyon genellikle tek başına görülmüyor, beraberinde başka hastalıklar da ortaya çıkabiliyor. Bu da metabolik sendrom olarak adlandırılıyor. Söz konusu grupta ürik asit ve kolesterol yüksekliği, şeker metabolizması bozukluğu, kimi zaman da insülin direnci yer alıyor. Tabiri caizse tüm rahatsızlıklar kol kola girip, hastaya geliyor. O nedenle tansiyon hastalarının mutlaka altı ayda bir şeker, kolesterol, ürik asit yönünden değerlendirilmesi gerekiyor. Tek başına tansiyon ilacı vermek çözüm olmuyor.”

Tuz tüketimini sınırlamak şart!

Böbrekler, nefron adı verilen küçük ünitelerden oluşuyor. Küçük baloncuklar şeklindeki bu nefronlar, hipertansiyon nedeniyle artan basınca bağlı olarak şişiyor ve etrafındaki önemli yapılara zarar vererek, toksik maddelerin salınımına yol açıyor. Süreç ilerledikçe böbrekte interstisyel fibrozis veya tübüler atrofi denilen kalıcı hasarlar ortaya çıkabiliyor. Bu tür bir tablo ile karşılaşmamak için tuz tüketimine aşırı dikkat etmek gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Tuncer, “Günlük tuz alımının 2 gramdan fazla olmaması gerekiyor. Ama bir ekmek bile bu miktarda tuz içeriyor. Bu nedenle ekmekte tuz oranının düşürülmesi genel halk sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Bir başka yol da tuzsuz ekmek tüketimi. Çünkü tuz sadece tuzlukta değil; ekmekte, peynirde, zeytinde var” diyor.

Prof. Dr. Tuncer’in tuz konusunda dikkat çektiği bir başka nokta da diyet tuzdan uzak durulması gerektiği… Sodyum yerine potasyum içeren bu tuzlar, potasyumu tutan tansiyon ilaçlarının (ACE inhibitörü reseptör blokerleri grubu) kullanıldığı durumlarda kişinin kalbinin durmasına bile yol açabiliyor. Hipertansiyon hastalarının tuz kullanımını azaltırken günde 1,5-2 litre su tüketmeye de dikkat etmesi gerekiyor. Zira hipertansiyon ilaçları damar basıncını azalttığı için yeterli sıvı alınamayan durumlarda tansiyon düşüyor ve kişi baygınlık ya da başka sıkıntılar yaşayabiliyor.

Böbrek yetmezliğini tersine çevirmek mümkün

Diyabet de tıpkı hipertansiyon gibi böbreklerde kalıcı hasara yol açıyor. Halen böbrek hastalarının üçte birinin diyabete bağlı yetmezlik yaşadığına işaret eden Prof. Dr. Tuncer, “Diyabet tanısı, açlık kan şekerinin 126 mg/dLdüzeyinden yüksek olması halinde konuyor. Tanı konulduğu anda hastaya göz, böbrek, kalp ve nöroloji açısından tetkikler yapmak gerekiyor. Böbrekteki hasarın tespiti için mikroalbümin testi de yapılıyor. Bu incelemenin pozitif çıkması kişide kalp krizi ve böbrek yetmezliği riskinin arttığını gösteriyor. Buna dikkat edilmezse diyabetin onuncu yılından itibaren idrarda protein atımı, köpürme ve vücutta şişlikler oluşmaya başlıyor. Onuncu yılda idrardan protein atılımı ise böbrek yetmezliğine giden yolun açıldığını gösteriyor” diyor.

Bu belirtiler aslında böbrek yetmezliği için geç kalındığına işaret ediyor. Ancak yine de dikkat edilecek birkaç nokta hastanın sağlık durumunu düzeltebiliyor. Bunlar;

– Tansiyonun 130/80 mm’nin altında tutulması,

– Günde ortalama 1,5-2 litre su içilmesi,

– Tansiyon ilacı olarak potasyumu tutan ACE inhibitörü reseptör blokerlerinin tercih edilmesi,

– Sadece parasetamol türevi ağrı kesiciler tüketilmesi,

– Endokrinoloji uzmanları tarafından altı ayda bir düzenli muayene,

– Hemoglobin A1c adı verilen ve son üç aylık kan şekeri düzeyini gösteren test sonuçlarının da yüzde 6’dan düşük olması.

Şeker, böbrekte birikiyor

Peki, diyabet böbrekleri nasıl etkiliyor? Etki mekanizması hipertansiyonda olduğu gibi işliyor. Nefron içi basıncı artırıyor. Ancak bunun yanında şekersi bir madde de böbreklerde birikiyor. Bu durum hem böbreğin işlevini bozuyor, hem de bu organın boyutunun büyük kalmasına yol açıyor. Ultrasonda bakıldığında böbrek normal boyutlu gibi görünse de kişi diyaliz hastası haline gelebiliyor. Prof. Dr. Tuncer, diyabet hastalarını özellikle bu noktada uyarırken, “Diyabet çok büyük bir sağlık sorunu. Bel-kalça oranını birin altına indirip, günde 40 dakikalık yürüyüş başta olmak üzere spor yaparak hem diyabet hastalığı, hem kalp krizi, hem de böbrek yetmezliği riski azaltılabiliyor. Mümkün olan koşulları değiştirmek fark yaratıyor. Hem de kendi yaptıklarımızla çocuklarımıza örnek olduğumuz için bir anlamda onların da geleceğini garanti altına almış oluruz” diyor.

Böbrek yetmezliğinde “yorgunluk, sinirlilik, bulantı, uyku bozukluğu” gibi başka birçok hastalıkla da bağdaşan belirtiler görülüyor. Ancak öyle bir ayrım var ki yetmezlik konusunda fikir veriyor. O da kişinin fazla sıvı almamasına karşın geceleri defalarca idrar yapmak için uyanması yani nokturi. Böbrek yetmezliğinin erken tanısında anahtar rol ise düzenli hekim kontrolü. Tüm çabalara karşın bu organdaki hasar yetmezlik boyutuna ulaştığında diyaliz ya da organ nakli tedavi yöntemi olarak karşımıza çıkıyor. Bundan 20 yıl önce diyabete bağlı böbrek yetmezliğinde organ naklinin tedavi yöntemi olarak tercih edilmediğini hatırlatan Prof. Dr. Murat Tuncer, “Halbuki şu an nakil yapılan en büyük hasta grubu diyabetlilerden oluşuyor. Eskiden diyabetin iki yıl içinde böbrekleri yeniden bozacağına inanılıyordu. Oysa bu doğru değil. Nakil yapılan hastalar sürekli kontrol altında olduğu için diyabetin böbreği bozması için gereken süre 20 yıla uzuyor. O nedenle diyabet hastalarına öncelikli olarak nakil yapılması gerekiyor. Çünkü diyalizdeki kayıp oranları çok yüksek seyrediyor. Ayrıca kişinin diyabeti Tip 1 türündeyse böbrek nakliyle birlikte pankreas da nakledildiği için hastalar diyabetten de kurtulmuş oluyor” diye bilgi veriyor.

“Günlük tuz alımının 2 gramdan fazla olmaması gerekiyor. Ama bir ekmek bile bu miktarda tuz içeriyor. Bu nedenle ekmekte tuz oranının düşürülmesi genel halk sağlığı açısından büyük önem taşıyor.”

Hastane bazı kişilerde “beyaz önlük hipertansiyon”a yol açabildiği için tansiyon ölçümünde tercih edilen yol, evde bir hafta düzenli ölçüm yapılması. Bunun sağlanamadığı durumlarda ise hastanın koluna 24 saatlik ölçüm yapan saatler bağlanıyor.

Hipertansiyon ve diyabetin nedenleri arasında genetik yatkınlık da bulunuyor. Bunu değiştirmek mümkün olmasa bile yaşam koşullarında yapılabilecek düzenlemeler söz konusu hastalıklardan korunmayı mümkün kılabiliyor. Prof. Dr. Murat Tuncer, bu noktaları şöyle sıralıyor:

  • Tuz tüketimini sınırlandırmak,
  • Ağrı kesici olarak parasetamol içeren ilaçları kullanmak,
  • Spor yapmak,
  • Bel-kalça oranını birin altında tutmak,
  • Belli aralıklarla sağlık kontrolü yapmak.

Tansiyon ölçümü nasıl yapılmalı?

  • Ölçüm yapılan yer, sessiz ve sakin olmalı.
  • Kişi, tansiyon ölçümünden yarım saat öncesine kadar hiçbir şey yememeli.
  •  Rahat ortamda, dik bir şekilde oturan kişinin bileği, meme hizasında durmalı.

Written by: Prof. Dr. Murat Tuncer

Henüz yorum yok

Leave Your Reply